Alman Parlamentosu üyesi Franziska Brantner ve Alman Uluslararası Güvenlik İşleri Enstitüsü (SWP)’den Annegret Bendiek, Heinrich Böll Vakfı Washington D.C. ofisi başkanı Bastian Hermission ile bir araya geldi.
Mevcut salgın, çoktaraflılık üzerinde nasıl bir etkiye sahip? Çoktaraflılığın geleceğini şekillendirmede AB nasıl bir rol oynayabilir? Tartışalım.
Bastian Hermission: Çoktaraflılığın geleceği ve Almanya’nın yaklaşmakta olan AB konsey başkanlığı bağlamında AB’nin dünyadaki rolü hakkında konuşmak üzere zaman ayırdığınız ikinize de teşekkür ederim. Koronavirüs salgınının ortasındayız ve daha önceki krizlerde gördüğümüz üst düzey küresel zirvelere bu dönemde tanık olmadık. Ayrıca güçlü bir ABD ya da AB liderliği de görmedik. Sizce bu, içinde bulunduğumuz bu özellikli soruna has bir durum mu, yoksa uzun süredir varolagelen etkili çoktaraflılık eğilimi olmayışının bir parçası mı?
Annegret Bendiek: Bu uzun süredir varolagelen bir eğilim. Daha sonra Birleşmiş Milletler’e ve belirli bir çoktaraflılık fikrine öncülük eden Milletler Cemiyeti kuruldu yüz yıl önce kuruldu. İkinci Dünya Savaşından sonra, Almanya dış politikasını ve güvenlik politikalarını bu demokratik çoktaraflılık fikri üzerine inşa etme taraftarıydı. Gerçekten de uluslararası çatışmaları stratejik ortaklarla işbirliği içinde çözme çağrısında bulunan 2003 Avrupa Güvenlik Stratejisinde etkili çok taraflılıktan bahsediliyordu. Stratejik ortaklar olarak da ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Kanada'nın adı geçiyordu. Ancak zaman içinde bu ilişkiler değişti ve bugün hükümetlerin aklında farklı farklı çoktaraflılık anlayışları varmış gibi görünüyor. Dolayısıyla AB'nin bu dönemde demokratik çok taraflılık fikrini yeniden güçlendirmek için acilen çalışmaya başlaması gerekiyor. Otoriter devletler, daha çok, işlevsel bir çoktaraflılık anlayışından yana.
Franziska, sen de benzer şekilde mi düşünüyorsun? Liberal uluslararası düzenin çözülmesine mi tanık oluyoruz ve bizi bu noktaya sürükleyen nedir?
Franziska Brantner: Tüm dünyada, “batı ortaklığı” içinde ve dışında liberal demokrasileri ve çok taraflılığı reddeden ve bunlarla mücadele eden güçler var. Uzun zamandır varolagelen küresel işbirliğinin ortaklar için bir kazan-kazan durumu yarattığı fikri, bir süredir çözülüyor – dile düşmüş Trumpvari bir popülist konuşma başlığı− ama bu aynı zamanda tüm dünyada otokratik liderlerin sürekli tekrarladığı bir iddia. Ama daha temel bir sorun var: İnsanların uluslararası işbirliğinin kazan-kazan durumu yarattığına artık inanmıyor olması nasıl mümkün olabilir? Sanırım, cevabın bir kısmı, artan eşitsizlik, vergi kaçakçılığı, pazar payı elde etmek için sosyal ve çevresel anlamda aşağı çeken rekabet vb gibi ekonomik küreselleşme rejimi ile gelen sorunlar.
Bu gerçeklikle başa çıkma girişimleri hep olageldi. AB üyesi devletler düzeyinde “çok taraflılık yanlıları ittifakı” için çabalayan bir Fransız-Alman girişimi gördük. Ancak bunun ne kadar ilerlemesini bekliyorsunuz ve daha geniş bir AB düzeyinde hangi hedefler gerçekçi?
Franziska Brantner: Soru, gerekli olan şey için savaşmaya, beklentilerimizi yüksek tutmaya hazır olup olmadığımız. Hükümetlerin çok taraflılık fikrine sadece göstermelik bir bağlılık sergileyip sergilemediklerinden emin değilim. Mevcut Amerikan yönetimi, ABD'nin II. Dünya Savaşı'ndan sonra devreye soktuğu uluslararası rejimi desteklemiyor, bu nedenle, soru, tokmağı kimin tutacağıdır. AB veya Almanya ve Fransa, atlamaya istekli ve hazır olduklarını gösterdi; bu, diğerlerinin yanı sıra, Euro'yu küresel bir referans para birimine dönüştürmek, Avrupa Dijital Egemenliğine odaklanan ortak bir Avrupa 5G politikasına sahip olmak ve Çin'e ilişkin Alman otomobil sigorta politikasının domine etmediği ortak bir stratejiye sahip olmak anlamına geliyor.
Annegret; Franziska'nın belirttiği gibi, geçmiş etkili çoktaraflılık anlayışı büyük ölçüde işlevsel ve iddialı bir Trans-Atlantik ortaklığına dayanıyordu. Bu bağlamda gelecekteki Trans-Atlantik ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?
Annegret Bendiek: Her şeyden önce, AB'nin kendisinin çoktaraflı bir yapı olduğunu ifade etmek önemlidir. AB bir hukuki bir topluluktur ve bu örgütlenmenin ve yapının uyuyan güzeli de burada yatmaktadır. Bence çoktaraflı işbirliği fikrini destekleyen güçlü bir iktidara sahip olmanız kesinlikle zorunlu ve yine bence AB, iç pazar politikalarıyla bağlantılı politika alanları söz konusu olduğunda, iklim değişikliği alanında, dijital politikalar alanında, çevre politikası alanında bu rolü oynayabilir. BM düzeyine ve çok taraflı forumlara aktarılabilecek standartlar belirleyebilir. ABD'nin yanı sıra AB üyesi ülkeleri de uluslarüstü düzeyde hayata geçirilecek bu önümüzdeki standart düzenlemelerini desteklemeye ikna etmek için yapılacak çok iş var. Yani bence ulusötesi ve Trans-Atlantik işbirliği için bir şans var.
ABD'de önümüzdeki seçim, Almanya’nın AB Konseyi başkanlığı sırasında gerçekleşecek ve Annegret'in de belirttiği gibi, AB'nin çoktaraflı yönetişim söz konusu olduğunda odaklanması gereken birkaç konu var. Alman başkanlığının özellikle hangi konuya odaklanması gerektiğini düşünüyorsunuz? Geleceğe bakarak çoktaraflılık yanlısı bir gündemin en önemli konu başlıkları nelerdir?
Franziska Brantner: En öncelikli meseleiklim ve biyolojik çeşitliliğin korunması olmalı. Sonuçta, eğer bu konuları birlikte ele alamazsak, çoktaraflılığın kendisi de varlık nedenini kaybetmeyle karşı karşıya gelir. İkinci konu küresel sağlıktır. ABD DSÖ'den ayrılırsa, bunu nasıl sürdürebiliriz, şeffaf bir dünya sağlık sistemini nasıl tesis edebiliriz? Üçüncü bir öncelik, nükleer ve nükleer olmayan tüm silahların yayılması sorununu ele almak olmalıdır. Bugün, meseleler insanların ilgisini hiç çekmiyor gibi görünüyor, ki dizginsiz ilerleyen bir sürecin sonuçları göz önünde bulundurulduğunda bunu endişe verici buluyorum. Bence AB bu sürece aktif bir biçimde dahil olmalı; eksik de olsa bir silahlanma rejimine sahip olmak, yine de hiç olmamasından daha iyidir. Dördüncüsü, kuşkusuz ABD-Çin rekabetidir; AB, yeni bir iki kutuplu yarışın içine düşmek istemeyen tüm aktörler için üçüncü kutup olmak zorunda. Bunun gerçekleşmesi için Almanya'nın belirgin bir rol oynaması gerekecek. Almanya’nın konsey başkanlığının, hem Avrupa Birliği'nde hem de dünyada oynamak istediğimiz rolü ve önümüze çıkan ürkütücü görevler için ödemeye hazır ve istekli olduğumuz bedeli Almanya’da tartışmak için uygun an olduğunu düşünüyorum.
Almanya’nın rolü dışında koronavirüs salgını bağlamında düşünceleriniz nelerdir? Bir yandan, muazzam bir küresel bilimsel işbirliği gördük, ama aynı zamanda sınırlar kapandı, pek çok ülkede duvarlar yeniden yükseldi ve herkesin kendisini kurtarmak gibi bir tavrı var. Bu salgının çoktaraflılık bakımından oynayacağı role dair düşünceleriniz nedir? Liberal düzenin dağılmasına doğru giden eğilimi hızlandıran bir güç mü olacak, yoksa küresel ve bölgesel işbirliği ve çerçeveleri yeniden canlandıran bir dönüm noktası olabilir mi?
Annegret Bendiek: Bu ülkede ve aynı zamanda Avrupa'da, ulus-devletin rolüne inanan birçok vatandaş var ve sayıları gittikçe artıyor. Bir diğer düşünüş biçimi ise, şu anda, G-2 dünyasının nasıl görüneceğine, tüm orta boy güçlerin nerede yer almak zorunda kalacağına dair daha net bir bakış açısına tanıklık ediyor olduğumuzdur; bu nedenle gelecekte bölgesel örgütlenmelerin güçlü bir role sahip olacağını düşünüyorum. Umuyorum ki, Almanya’nın konsey başkanlığı sırasında, Avrupa’nın dış politikası ve güvenlik politikalarında daha güçlü olduğunu ve Konsey'de Oylamada Nitelikli Çoğunluk Oyunun kuralının kabul edildiğini görürüz, ama bu yeterli değil. Tüm politika yapma düzeylerinde, AB sınırları içinde halkı yetkilendirmeli ve parlamentonun rolünü güçlendirmeliyiz. AB'nin 2016 Küresel Stratejisinde haklı olarak şu ifadelere yer verilmiştir: “Demokrasiye, kurumlara güven duymaya ve sürdürülebilir kalkınmaya eşlik eden esnek bir toplum, esnek bir devletin merkezinde yer alır.” Hukuki bir topluluk olarak AB, kendisi demokratik bir biçimde meşruiyet kazanmışsa ve Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası (CFSP) da dahil olmak üzere parlamenter denetime tabi ise demokratik çoktaraflılığı teşvik edebilir.
Franziska, bu krizden nasıl çıkabileceğimizi düşünüyorsun? Daha umutlu, kötümser veya ikisi arasında bir yerde−neredesin?
Franziska Brantner: Önce Annegret'e cevap vereyim; AB'de daha fazla parlamento kontrolüne ihtiyacımız olduğunu söylemenin her zaman iyi, güzel olduğunu düşünüyorum, ama ne tür bir denetim, somut olarak nerede yetersiz kalıyor? Bugün, gerçek şu ki, Avrupa Parlamentosu birçok ulusal parlamentodan çok daha güçlü bir role sahiptir.
Bastian, krizin başında AB konusunda oldukça kötümserdim. Gözler önüne serilen dramda gelinebilecek ne kötü nokta, Almanya'nın AB de dahil olmak üzere, tıbbi ürünlerin ihracını durdurması oldu. İşte o zaman, bütün bir AB tek pazarının dağılmakta olduğunu düşündüm, çünkü sipariş edilmiş ve parası ödenmiş ürünleri teslim etmeseydik, iç pazar düzeni amacını kaybederdi ve zamanla çözülecekti. Başkan Von der Leyen'in, eğer bu kararı almazsa Almanya’ya oldukça yüksek bir para cezası kesileceğini söyleyerek tehdit etmesinden oldukça memnun oldum. Ayrıca, ne kadar çok vatandaşın iç sınırların açılması için çağrıda bulunduğunu ve gösteriler yaptığını gördüğümde de şaşırdım. Alman-Fransız sınırının her Cumartesi 'bu sınırın açık olmasını istiyorum' diyen vatandaşların gösteri sahnesi haline geleceğini hiç düşünmemiştim. Bu yüzden, biraz kötü bir şekilde de olsa, kapalı sınırların nasıl hissettirdiğini ve ne ekonomik ne de politik olarak sınır kontrolüne geri dönmek istemediğimizi anlamamızı sağlamış olabilir.